![]() | ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
DUA SANA![]() CAMİYE GELİN![]() TÜRKİYE "BİZ" GELİYORUZ![]()
MUHSİN BAŞKAN![]() Alperen![]() EĞİTİM HABERİNSAN VE HAYATSAĞLIK DÜNYASIEN ÇOK OKUNANLARHABER ARA%100 OSMANLISIGARA İÇME![]() HUZURLU YAŞAMTESETTÜR![]() SEVGİLİ EN SEVGİLİ![]() Mühür |
![]() İlim tahsili için yola düşen 10 İslam âlimi
Klasik dönemde ilim talipleri ilim ehlinin bulundukları yerlere seyahatler (rıhle) düzenliyor; onlardan aldıkları birikim ile hem ilimlerinin hem de ufuklarının gelişmesini sağlıyorlardı. ![]() Klasik dönemde ilim talipleri ilim ehlinin bulundukları yerlere seyahatler (rıhle) düzenliyor; onlardan aldıkları birikim ile hem ilimlerinin hem de ufuklarının gelişmesini sağlıyorlardı. Yusuf Sami Kamadan Farabi'den Buhari'ye, İbn Hacer el Askalani'den Taberi'ye, Molla Fenari'den İbn Hallikan'a 10 büyük âlimin ilim güzergahlarını ve bu yolculukları sırasında her durakta ders aldıklara hocalarına değindi. ![]() Klasik dönemde ilim kitaptan değil, ilim ehlinin bizzat kendisinden öğrenilir; ilim ehlinin kitapları da ya bizzat kendisinden ya da bunu kendisinden okumuş talebelerinden dinlemek sûretiyle idrak edilirdi. Bundan dolayı ilim talipleri ilim ehlinin bulundukları yerlere seyahatler (rıhle) düzenliyor; onlardan aldıkları birikim ile hem ilimlerinin hem de ufuklarının gelişmesini sağlıyorlardı. ![]() İlimlerde rüsûhun zayıfladığı, mütemekkin ulemânın nadirleştiği sonraki dönemlerde ise ilim tahsili için seyahatler yok denecek seviyeye gelirken, haliyle bu durum İslam dünyasında büyük âlimlerin de çıkmasına bir engel teşkil etti. ![]() Hayatının sonuna kadar ilim peşinde koşan bir âlim: Farabi ![]() Buna göre Fârâbî; Buhara, Semerkant, Merv ve Belh gibi kendi bölgesi ile İran coğrafyasının önemli ilim merkezlerini ziyaret etmesinin ardından Bağdat’a yerleşti. Kaynakların kendisinin Bağdat’a vardığında 40 yaşında olduğunu söylemelerine bakılırsa o Bağdat’a varmadan önce yukarıda ismi geçen yerlerde uzun süre ikâmet etmiş ve ilim ehlinden istifade etmişti. Döneminin en büyük Arap dili ve edebiyatı âlimi olan İbnü’s-Serrâc’tan Arapça okuyan Fârâbî, İbnü’s-Serrâc’a da mantık okuttu. Mantık ilmindeki birikimini Bağdat’ta arttırma imkanı bulan Fârâbî, burada Nestûrî mezhebine mensup bir hıristiyan olan ve Aristo’nun Organon isimli mantık külliyatının önemli bir kısmının Arapça tercümesi ve şerhinden oluşan çok sayıda eseri İslam dünyasına kazandıran mütercim, şârih ve mantık öğretmeni olarak bilinen Mettâ b. Yûnus’tan mantık okudu. ![]() Fârâbî ayrıca mantık ve felsefe alanında kendisinden bolca istifade ettiği Harranlı Yuhannâ b. Haylân’dan da istifade etti. Kendisinin ondan nerede ilim aldığı konusunda tam bir netlik yoktur, fakat Vefeyâtü’l-a‘yân adlı eseriyle meşhur İbn Hallikân, Fârâbî’nin Yuhannâ b. Haylân’dan eğitimini Harran’a gidip aldığını söyler. Bağdat ve Harran arasındaki yaklaşık 1000 kilometrelik yol göz önüne alınırsa yapılan bu ilim seyahati o dönem imkanlarıyla çok da kolay olmamıştı muhtemelen. ![]() Pek çok eserini 20 yıl yaşadığı Bağdat’ta kaleme alan Fârâbî, sonrasında burada çıkan kimi karışıklıklar dolayısıyla 941 yılında buradan ayrılarak önce Halep’e, ardından da Dımaşk’a yerleşti. 948 yılında yani 77 yaşında olduğu bir zamanda bile Mısır’a seyahat eden, buradaki ilim meclislerini ziyaret eden Fârâbî, sonrasında döndüğü Dımaşk’ta hayata gözlerini yumdu. ![]() Taberî ilim yolcuğuna çıktığında sadece 12 yaşındaydı ![]() 12 yaşında iken ilk ilim seyahatini yapan Taberî, bunu yaklaşık 5 yıl süren, günümüzde yine İran sınırları içerisinde kalan Rey’e yaptı. Rey’de İbn Humeyd er-Râzî’den çok sayıda hadis aldı ve tefsir okudu. Müsennâ b. İbrâhim el-Âmülî’den hadis ve bazı İsrâiliyat haberlerini, Ebû Mukatil’den Hanefî fıkhını öğrendi. Ahmed b. Hammâd ed-Dûlâbî’den, genel tarihe dair yazdığı meşhur eseri olan Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk’u yazarken çok faydalandığı birikimi burada elde etti. ![]() Taberî sonrasında Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere çeşitli âlimlerden faydalanmak üzere Bağdat’a gitti. Fakat o Bağdat’a ulaşamadan Ahmed b. Hanbel’in vefatını öğrendi. Bağdat’ta bir yıl kalan Taberî, burada Za‘ferânî ile Ebû Saîd el-İstahrî gibi âlimlerden Şâfiî fıkhını okudu. Sonrasında Basra’ya gitti. Muhammed b. Beşşâr el-Bündâr ve İbnü’l-Müsennâ başta olmak üzere bazı muhaddislerden Hz. Ali’nin Basra ziyareti sırasında rivayet ettikleri dahil birçok hadisle Câhiliye, siyer ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemi haberlerinin rivayet icâzetini aldı. Irak sınırlarında bulunmakla birlikte bugün mevcut olmayan, Basra ve Kûfe arasındaki tarihî şehir Vâsıt’a da giden Taberî, buradaki muhaddislerden birçok hadisin rivayet icâzetini elde etmesinin ardından önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Kûfe’ye geçti. Kûfe’deki ünlü hadis âlimlerinden olan Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ, Hennâd b. Serî, İsmâil b. Mûsâ’dan hadis öğrendi; Süleyman b. Hallâd’dan kıraat, diğer bazı âlimlerden Câhiliye devri şiiri yanında Arap dili ve edebiyatını öğrendi. ![]() İki yıl süren bu seyahatinin ardından tekrar Bağdat’a döndü. Ya‘kub b. İbrâhim ed-Devrakî’nin el-Müsned’ini yazdı; Ahmed b. Yûsuf et-Tağlebî’den kıraat dersleri aldı ve Ebû Zür‘a er-Râzî, İbnü’l-Müneccim, Ebû Hâtim es-Sicistânî gibi âlimlerden dinî ilimlerle Arap dili ve edebiyatı okudu. Mısır’a gitmek için Bağdat’tan ayrıldı; Suriye’ye ve sahil şehirlerine uğradı. Beyrut’ta bir müddet kalıp Abbas b. Velîd el-Beyrûtî’nin yanında Şamlılar’ın kıraati üzere Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetti ve 867 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’nin tarihteki eski ismi olan Fustat’a geçti. ![]() Mısır’daki ikameti esnasında üç büyük Şâfiî âlimi İsmâil b. İbrâhim el-Müzenî, Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî ve Ebû Abdullah İbn Abdülhakem’den Şâfiî fıkhını öğrendi. Arap dili ve edebiyatı uzmanı Ebü’l-Hasan Ali b. Serrâc el-Mısrî ile yakın dostluk kuran Taberî; onunla hadis, fıkıh, dil, sarf ve nahivle şiire dair sohbetlerde bulundu. Burada ayrıca Yûnus b. Abdüla‘lâ es-Sadefî’den hem Mâlikî fıkhını hem de Hamza ile Verş’in kıraatlerini okudu. Bu zaman zarfında Dımaşk’a da giden Taberî, oradaki bazı âlimlerden hadis ve kıraat dersleri aldıktan sonra tekrar Fustat’a geldi. 870 yılında, yani 31 yaşında iken tekrar Bağdat’a döndü. Taberî bu tarihte daha iyi yetişmiş ve ilmî birikimî ile kendisinden bahsedilen bir âlim olmuştu. ![]() İbn Hacer el-Askalânî’nin ilim yolculuğu Anadolu’ya kadar uzanmıştı ![]() Sonrasında Hicaz’a, ardından da Yemen’e giden Askalânî; Taiz, Zebîd, Aden, Vâdilhasîb gibi Yemen şehirlerini dolaşarak buradaki âlimlerden istifade etti. Burada iken el-Kâmûsü’l-muhît’in yazarı Fîrûzâbâdî ile tanıştı ve ondan istifade etti. 1397 yılında Yemen’den Mekke’ye giden Askalânî, 6 yıl sonra Yemen’e tekrar gitti. Âlimlerden faydalanmak amacıyla Hicaz’a farklı yıllarda 4 defa seyahat etti. 1400 yılında gidip 100 gün kaldığı Dımaşk’ta; Gazze, Nablus, Remle, Kudüs, el-Halîl ve Sâlihiyye gibi ilim merkezlerinde muhtelif âlimlerden istifade etti ve onlardan çeşitli kitapların rivayet hakkını elde etti. ![]() Sonrasında tekrar Mısır’a dönen Askalânî, 836 yılında Mısır Memlük sultanı Barsbay ile birlikte Diyarbakır’a gitti. Sultan Barsbay’ın Şâfiî kadısı olarak Diyarbakır’a giden Askalânî, burada ilmî faaliyet yapmaktan geri durmadı. Beş ay kadar süren bu seyahatin detaylarına ilişkin hatıraları kaleme aldığı Celebü Haleb adlı eserinden öğrenebildiğimiz kadarıyla o, Halep’te kimi âlimlerle görüştü. Ayrıca Bedreddin el-Aynî’nin daveti üzerine Gaziantep’e giderek, onun birikiminden de istifade etti. ![]() İbn Hacer 28 Zilhicce 852’de (22 Şubat 1449) Kahire’de dizanteriden öldü. Cenaze namazını Abbâsî halifesi kıldırdı. İbn Teymiyye’nin vefatından sonra hiçbir cenazede bu kadar büyük bir cemaatin toplanmadığı; Mekke, Kudüs, Halep, Dımaşk gibi birçok şehirde onun için gıyabî cenaze namazı kılındığı, pek çok şair tarafından birkaç cilt tutacak hacimde mersiyeler yazıldığı belirtiliyor. ![]() İstanbul’un Fethi’nde bulunan seyyah bir âlim: Molla Gürânî ![]() Molla Gürânî’nin hayatındaki dönüm noktalarından biri Osmanlı âlimlerinden olan Molla Yegân ile tanışması oldu. 1441’de hac dönüşünde Molla Yegân, Mısır’dan beraberinde İstanbul’a getirdiği genç âlim Molla Gürânî’yi padişaha takdim etti. Dönemin padişahı Sultan Murad da onu oğlu Şehzade Mehmed’e (Fâtih) hoca tayin etti. İstanbul’un fethi esnasında padişahın istişare heyetinde bulunan Molla Gürânî, kuşatmanın uzun süre kırılamaması dolayısıyla ümitsizliğe düşen padişaha destek verdi. İstanbul’un fethinin ardından önemli kademelerde görevlendirilen Molla Gürânî, Bursa kadılığı ve buradaki vakıfların idaresiyle görevlendirildi. Bu sırada padişaha yakın bir kişiden gelen bir teklifi şeriata aykırı bularak reddettiğinden 859 (1455) yılında kadılık görevinden alındı. ![]() Halep, Şam, Kudüs ve Hicaz’a giderek ilmî yolculuğunu devam ettirdi. 1458 yılında tekrar İstanbul’a döndü ve vefatına kadar burada okumaya ve okutma faaliyetlerine devam etti. ![]() Halifenin kadılık teklifinden ilim tahsiline kaçan bir âlim: Süfyân es-Sevrî ![]() O, yaşadığı dönemde o kadar çok kişiden istifade etmişti ki; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ adlı eserinde onun 130 tâbiîn âlimiyle görüştüğünü ve yaklaşık 600 kişiden ilim öğrendiğini kaydeder. Sonrasında tekrar Kûfe’ye yerleşen ve Abbâsî halifesi Mansûr’un kadılık teklifini kabul etmeyen, bunun yanı sıra Ehl-i beyt’e yönelik haksız uygulamaları konusunda ağır eleştirilerde bulunan Süfyânbir daha dönmemek üzere Kûfe’den ayrıldı ve hayatının sonuna kadar sürekli yer değiştirdi. Abbâsî halifesinin teklifini reddettikten sonra deniz yoluyla Yemen’e gitti. Orada meşhur muhaddis Ma‘mer b. Râşid’in derslerine katıldı ve ilmî müzakerelerde bulundu. Sevrî, Medine’de kendisine yetişemediği Zührî’nin bütün birikimini öğrencisi Ma‘mer’den aldı. ![]() Daha sonra tekrar Mekke’ye döndü ve orada bulunduğu süre içinde Süfyân b. Uyeyne ve Fudayl b. İyâz gibi öğrencilerinin evlerinde gizlendi, bu arada bazı kimselere ders verdi. Muhtemelen 153 (770) yılında hac emîri olarak Mekke’de bulunan Mehdî-Billâh’ın, hakkında yakalama emri çıkarması üzerine bu defa Basra’ya kaçtı. Hammâd b. Zeyd ve Hammâd b. Seleme gibi Basralı muhaddislerin büyük ilgisine mazhar oldu. Hayatının geri kalan kısmını Basra’da geçiren Süfyân, burada başta Abdurrahman b. Mehdî ve Yahyâ b. Saîd el-Kattân olmak üzere öğrencilerinin ve dostlarının evlerinde gizlenerek ve sık sık yer değiştirerek yaşadı; bu yüzden bir ders halkası oluşturarak açıktan öğrenci yetiştiremedi. ![]() İbnü’l-Baytâr ilim tahsili için üç kıta gezdi ![]() Sonrasında Akdeniz havzasındaki ülkelerde araştırma yapmak ve oradaki âlimlerden istifade etmek amacıyla uzun sürecek bir yolculuğa çıktı. Önce bugün Cezayir sınırları içinde bulunan Bicâye’ye ve Kostantîn ile Libya sınırları içerinde bulunan Berka ve Trablusgarp gibi Kuzey Afrika şehirleriyle civarlarını dolaşarak yazmak istediği eserler için zengin malzeme topladı. 1223 yılının sonlarına doğru Anadolu’ya gitti, Selçuklu ve Bizans hâkimiyetindeki bölgeleri gezerek tıp, eczacılık ve botanik âlimleriyle tanıştı. Seyahatinin bu bölümünde ayrıca Makedonya ve Ege adalarını da ziyaret etti. ![]() Eyyûbî hânedanının Mısır’da hakim olduğu dönemde, seyahat dönüşünde İskenderiye’ye gitti. Eyyûbî sultanının ilgisine mazhar olan İbnü’l-Baytâr, Mısır Botanikçileri başkanlığına getirildi. Sultanla birlikte Suriye topraklarına gitti. Diyarbakır, Urfa, Musul, Lübnan, Kudüs ve Hicaz bölgelerini kapsayan seyahatine çıkan ve topladığı malzeme ile o bölgedeki âlimlerin birikiminden istifade eden İbnü’l-Baytâr, üç kıtayı gezen ender âlimlerden biri olarak ismini İslam bilim tarihine haklı olarak kazıdı. İbnü’l-Baytâr Dımaşk’ta ansızın ölmüştü. ![]() Erbil’den Kahire’ye kadar uzanan ilim yolculuğu ![]() Burada da fakih ve tarihçi Bahâeddin İbn Şeddâd’ın medresesinde bulundu. Aynı zamanda onun evindeki hadis meclislerine, ayrıca Ebû Bekir Cemâleddin el-Mâhânî’nin, onun ölümünden sonra da Seyfiyye Medresesi fakihlerinden Ebû Abdullah Necmeddin Muhammed el-Habbâz el-Mevsılî’nin derslerine katıldı ve ona Gazzâlî’nin el-Vecîz’ini okuyup rivayet yetkisi aldı. Daha sonra ediplerle görüşmeye başladı ve Muvaffakuddin Ebü’l-Bekâ İbn Yaîş en-Nahvî’ye İbn Cinnî’nin el-Lüma adlı eserini okudu. Bu sırada İzzeddin İbnü’l-Esîr ve Yâkut el-Hamevî ile tanışarak onlardan faydalandı; ayrıca Abdüllatîf el-Bağdâdî’nin hadis ve Arapça derslerine devam etti. Medresesinde bulunduğu İbn Şeddâd’ın 1234 yılındaki vefatından sonra Dımaşk’a gitti. Burada hadis, tefsir ve fıkıh âlimi İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî’den ders aldı. Dımaşk’ta bir müddet kaldıktan sonra tekrar Halep’e döndü. ![]() Şair Ebü’l-Mehâsin eş-Şevvâ ile Şeytânü’ş-Şâm diye tanınan şair Ebü’l-İz Yûsuf el-Mâcin el-İrbilî’yi tanıdı. Burada çeşitli medreselerde müderrislik yapan İbn Hallikân, bu arada birkaç defa Musul’a da geçerek İzzeddin İbnü’l-Esîr ve Kemâleddin İbn Yûnus gibi âlimlerle görüşmeyi de ihmal etmedi. Birkaç yıl sonra İskenderiye üzerinden Kahire’ye giden İbn Hallikân, her ne kadar kıraat âlimi Kāsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî ile Lugat ve nahiv âlimi İbn Berrî’ye yetişememiş olsa da onun öğrencileriyle görüşüp rivayet için icâzet aldı; 1240 yılında Arap şairi ve divan kâtibi Bahâeddin Züheyr, divanını rivayet hususunda ona icâzet verdi. İbn Hallikân orada ayrıca İbn Matrûh ve daha başka şairlerle de tanışma imkânı bulup, onların da birikimlerinden istifade etti. İbn Hallikân 26 Receb 681’de (30 Ekim 1282) Dımaşk’ta vefat etti ve Kāsiyûn dağı eteklerinde toprağa verildi. ![]() İlim yolculuğuna çıkanlar eski dönemle sınırlı değildi ![]() Abdülhay Kettânî Fas’ta hocalarından bir yandan ders alırken, bir yandan da İslâm dünyasının çeşitli yerlerindeki hadis âlimleriyle yazıştı. Kimi âlimlerden mükâtebe yoluyla icâzet aldı. 1905’te yaptığı seyahatle Mısır ve Hicaz’a gitti. Yolculuğu sırasında Mısır’da dönemin Ezher şeyhi Abdurrahman eş-Şirbînî, Selîm el-Bişrî, Ahmed er-Rifâî’den; Hicaz’da Hüseyin el-Habeşî el-Bâ Alevî, Fâlih ez-Zâhirî, Ahmed b. İsmâil el-Berzencî’den; Şam’da Abdullah es-Sükkerî, Muhammed Emîn el-Baytâr, Abdürrezzâk el-Baytâr gibi âlimlerden icâzet aldı. Beyrut’ta Yûsuf en-Nebhânî ile birbirlerine icâzet verdiler. ![]() Osmanlı âlimleri de ilim tahsili için seyahate çıkmışlardı ![]() Bâbertî’den icazet almasının ardından tekrar Anadolu coğrafyasına dönen Molla Fenârî, ilmî birikimi ile etrafında büyük bir cezbe merkezi haline geldi. Anadolu coğrafyasının ilmî bir merkez olarak İslam dünyasından gelen kişiler için bir ilim yuvası olmasında büyük katkıları oldu. İlmî seyahatlerine devam eden Molla Fenârî, 1419 yılında hac seyahatinden dönerken Kahire’ye uğradı. Kahire’de bulunduğu sırada dönemin önde gelen âlimleriyle ilmî müzakerelerde bulundu. Daha sonra Kudüs’e gitti. Kahire’ye 1430 yılında yine bir hac seyahatinden dönerken giden Molla Fenârî, yine âlimlerle ilmî müzakerelerde bulunmuştu. Döndükten kısa bir süre sonra 1 Receb 834 (15 Mart 1431) tarihinde Bursa’da vefat etti. ![]() İlim için çıktığı yolda vefat eden âlim ![]() Mekkî b. İbrâhim, Kuteybe b. Saîd vb. âlimlerden hadis dinlemek için Belh’e birkaç defa gitti. Dımaşk’ta Ebû Müshir’den hadis öğrendi. Hicaz’da altı yıl kaldı. Humus’a gitti. Kûfe’ye birçok defa seyahat ederek Âdem b. Ebû İyâs, Ubeydullah b. Mûsâ, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn gibi muhaddislerden hadis dinledi. Medine’de İsmâil b. Ebû Üveys, Merv’de Abdân b. Osman, iki defa gittiği Mısır’da Saîd b. Ebû Meryem, Abdullah b. Yûsuf ve Asbağ b. Ferec gibi hocalardan hadis tahsil etti. ![]() İlk defa 824’te, son olarak da 864’te gittiği ve beş yıl süreyle hadis okuttuğu Nîşâbur’da Yahyâ b. Yahyâ el-Minkarî gibi hadis hâfızlarından faydalandı. Zehebî Siyeru a’lâmi’n-nübelâ adlı eserinde aktardığı kadarıyla, Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Nîşâbur’dan sonra Merv’e, oradan da doğduğu yer olan Buhara’ya gitti. İlim tahsili için hiç durmayan Buhârî, Semerkant’a gitmek için yola çıktı ama Semerkant’a varamadan vefat etti. ![]() Muhammed Enes Topgül, Divan disiplinlerarası çalışmalar dergisinin 42. sayısında yer alan “Erken Dönem İslam Tarihinde İlim Merkezleri Ve Ulema Hareketliliğinin Tespiti Üzerine Metodolojik Bir Arayış: Nisbeler” başlıklı makalesinde nisbelerin erken dönem İslami ilim merkezlerinin ve bunlar arasında ulema hareketlerinin mahiyeti ve yönünün tespitine dair bir araştırmaya veri sağlayabileceğini öne sürmekte. Topgül, bir Sünni ve bir Şii hadis isnadında yer alan isimlerdeki nisbelerin analizini yaparak erken Sünni ve Şii ilim merkezleri, ulema hareketliliğinin yönü ve güzergahları hakkında birtakım tespitlerde bulunuyor. Biz de sözkonusu makalede yer verilen iki grafiği ve haritayı, örnek olması açısından bu yazımızda paylaştık. Bu haber 23254 defa okunmuştur.
|
NASİHATNAMAZ![]()
GALERİALAHA ISMARLADIMRAMAZANYEDİ KITA![]() MÜSLÜMANCA YAŞAMOSMANLI![]() ALPERENOSMANLI TORUNU![]() SIGARA İÇME![]() FATİH SULTAN MEHMET![]() İSLAM HUZURNAMAZINI KIL![]() YAVUZLAR BİTMEYECEKNECİP FAZIL KISAKÜREK![]() |
||||||||
TÜRKİYENİN MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR BAĞIMSIZ HABER SİTESİ Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |